17 Mart 2018 Cumartesi

Bir Yolcunun Not Defteri




Bana yeniden şarkılar söylet, hayat. Bana yeniden yazdır öykülerimi. Asla geri adım atmadım, atmak da istemedim o geceden beri. "Bana hayallerini versen yeter." dediğinde, gözümü kırpmadan sayfa sayfa ateşe verdim her şeyimi. Ama senden tek bir şey istedim.

Biliyorum, soracaksın şimdi "Peki Yunus kaç yıl odun taşımış Taptuk'un yanında?" diye veya "Mevlana kaç sene gözlemiş yolunu Şems'in de, ilmek ilmek örmüş divanını?" Cevabım yok bunlara, cevap verecek mecalim de yok. Ben de düşündüm elbet Aşk uğruna başımı verdiğim gün, bunları. Bana "Yapma." diyen onca sese rağmen ateşe attığımda kendimi, biliyordum kolay olmayacağını. Ve biliyordum Aşk'ı aramaya çıktığım vakit, yolumun elbet dikenliklere çıkacağını.

Ama attım eşyalarımı, boşalttım çantamı. Serdim önüme anılarımı. Evimi, odamı, gizli hazinelerimi sakladığım sandığımı. Biliyor musun, Sfenks'in altında yatan gizli geçitler varmış. Ve ben o geçitlerin anahtarlarını yok ettim önünde. Yıldızlara açılan kapılar varmış, farklı evrenler varmış bizden gayrı ve her birinin geçiş noktasını örttüm toprakla. Ve senin de dilini unuttum zamanla. Bana söylemeye çalıştıklarını unuttum. Sana nasıl seslenmem gerektiğini unuttum. Yola neden çıktığımı unuttum dostum, hala varamayınca. Ben, yoldaşımı unuttum.

Zaman durdu önümde, kum saatinde yolculuğa çıktım. Dokunduğum eridi, dokunduğum yok oldu. Yıllarım geçti, hayallerim küçüldü, hayal kırıklıklarım büyüdü. Çölüm kurudu, vahalarım kayboldu. Ben de orman yarattım kendime. "Yaşamak..." dedim, "bir ağaç gibi tek ve hür." Ama çöl ıssız, çöl yalnız ve çöl başka ellerde şimdi. O küçüçük odada kanımı akıttıklarında, Güneş'te kapanmayan yaralar açtıklarında; müfettişler aldı çölü elimden. Ve ben gerçeği anlatacak cesareti de bulamadım.

O gece, hayallerimi yaktığımda gecenin ateşinde; seni suçladım. "Beni bu hale sen getirdin." dedim. "Başaramazsam yaşamayı, senin yüzünden" dedim. "Ama atmam da geriye adımımı, bu yakışmaz bana." dedim. "Eğer verdiysem başımı ve infak ettiysem umutlarımı, geri almak olmaz." dedim.

Ama şimdi, verdiğim sözleri hatırlayamayacak kadar yorgun ve biçareyim. Yalnızım. Yalnız bırakıldım. Senin tarafından terk edildim.

Ah Şehrazat... Ah günebakanım... Yasak elmam... En ince sızım...

Söylenecek sözler bitmez. Kalemler biter, kelam tükenmez. Aşkı yaşayanın halinden kimse anlamaz. Hayallerini kaybedeni kimse duymaz. Yolcuya kimse eşlik etmez. Karanlıkta kalana çare bulunmaz. Güneş'in kayboluşuna infak edilecek can kalmaz.

Bu bir yolcunun not defteri. Gidecek daha çok yeri olan ama bütün gidenlerden de daha çok giden bir yolcunun. Sırtındaki çantasını uçurumdan yuvarlayan ve hayali uğruna bir gecede hayatını tepetakla edecek cesareti bulan. Ve yıllarca aramaktan vaz geçmeyen; Çok kızan, hayata çok öfkelenen ama yine de "Olsun, kabulümdür." diyebilen bir yolcu. Yolu çölden geçen, okyanusa varan, ormanda konaklayan, sayfalarca yazan ve sayfalarca okuyan.

Eyvallah yaşadıklarıma, yaşayacaklarıma...

Okyanusun ötesinde görüşmek üzere...

Güneş
#journeyintheforest