28 Ekim 2019 Pazartesi

Bir Küçük Hikaye



Eğer imkanım olsaydı, söyleyebilseydim kendime; karşılıklı oturuyor olsaydık kendimle derdim ki: "Korkma. Her şey değişiyor, her an her şey genişliyor. Bir an önce var olan, bir an sonra yok oluyor."

Yüzüme dökülen saçlarımı usulca okşar, kulağımın arkasına iterdim, ve eklerdim: "Önünde duran kapıyı aç. Durmadan, korkmadan aç. Kendinin en iyi halini bulacaksın orada."

"Peki kendimin en iyi hali nasıl hissediyor." diye sorardı kendim, bana.

Ben de derdim: "Özgür ve mutlu. Tıpkı Santiago gibi kendi kişisel menkıbesinin peşinden giden ve yolda her şeyi kendine öğretmen kabul eden. Tıpkı Mathias gibi hayalleri uğruna duvarlarını yıkabilen. Tıpkı Sofie gibi soru soran, arayan ve aradığını bulan. Tıpkı Güneş gibi aşık olan, çölde yolunu bulan, Özkan'ına kavuşan, parlayan."

"Peki nasıl?" diye sorardı yeniden kendim, bana.

"Aynaya bak." derdim. Onu bir aynanın karşısına getirirdim. Etrafına renkli ışıklar saçardım. "Fark et." derdim. "Kendi gözlerinin içine bak ve fark et sende olanı. Ruhuna üflenen ışığı, o ışığı ararken hayatın boyunca geçtiğin yolları fark et küçük kız. Ölüm yolculuğunu, o yolculuğu nasıl bitirdiğini, nasıl kazandığını müfettişe karşı, fark et. 'Senden nefret ediyorum!' diye ağladığın her gecenin sabahında, doğan güneşi, aldığın nefesi ve umudu fark et." Gözlerinin içine bakardım ve "Seni seviyorum." derdim. "Seni seviyorum, çöl kokulu."

"Seni seviyorum, çöl kokulu" derdi kendim de bana, benimle aynı anda. Seslerimiz karışırdı birbirine. Sonra susardık. Sonra usulca birbirimize bakardık.

Elini tutardım onun; "Haydi.." derdim. "Hazırsan eğer, devam edelim."

"Hazırım." derdi muhakkak ama gözlerindeki korkuyu sezerdim. Bir tufana kapılışını, alt üst oluşunu bilirdim. O söylemese de, dilden dökülmeyen kelimelerin ardındaki sırları işitirdim. Yorgunluğunu, endişesini, kendisiyle savaştığı her cephede aldığı mağlubiyet izlerini; hepsini bilirdim. Ama yine de gülümserdim ona ve kulağına fısıldardım "Yaşadığımız her şeyi yalnızca yaşamamız gerektiği için yaşarız." ve eklerdim "İnancını koru, her şey yolunda."

Yüzüme bakardı, gülümserdi kendim bana. Gözlerinin ardındaki bütün iyi ve kötü anıları görürdüm. En az onun kadar üzülür, onun kadar heyecanlanır ve aynı coşkuyla severdim. "Kelebek..." derdim ona, "Uçma vaktin gelmedi mi?"

"Ama kırıldı kanatlarım." derdi, "Çok kırgınım ve nasıl eskisi gibi olabileceğimi bilmiyorum. Şimdi yeniden nasıl uçulur, bilmiyorum."

"Dene!" derdim. "Çırpmadan kanatlarını, nereden bilebilirsin? Uçmaya hazırım, demeden uçamayacağını nereden bilirsin? Ben unutmaya hazırım, yeniden başlarım yazmaya demeden, nasıl affedebilirsin?"

"Hazırım... Hazır mıyım? Bilmiyorum."

"Hazırsın" derdim kendime. "Hikayeyi yeniden yazmaya hazırsın. Yeniden başlamaya, unutmaya ve affetmeye hazırsın. Yeniden sevmeye hazırsın küçük kız. Bir düşün, hatırla yıllarca bana nasıl kızgın olduğunu. Her gece bana olan nefretinle nasıl uyuduğunu. Özkan gittiğinde, 'Her şey bitti' dedikten sonra kavuştuğunu, sevmenin sevilmekten ötürü olduğunu hatırla küçük kız."

"Hatırlıyorum."

"Arayan aradığını bulurmuş, her şey sadece en doğru zamanda olurmuş. Aşk davet etmeden giremezmişsin o kapıdan ve aramızda kalsın ama aşıkların duası daima kabul olurmuş."

"Bunu hatırlıyorum. Mecnun'un yaptığı duadan, Züleyha'nın Yusuf'u bulmasından, Güneş'in gözyaşlarından; hatırlıyorum."

"Seni seviyorum." derdim yeniden kendime ve eklerdim "Seni daima seveceğim."

Okyanusun ötesinde görüşmek üzere...