30 Nisan 2018 Pazartesi

Merhaba Küçük Kız



Merhaba küçük kız,

Mayıs 2018'den Mayıs 2011'e bir not olsun...

Biliyorum küçük kız, yolun sonuna geldiğini düşünüyorsun. Biliyorum tüm kaostan kaçmak için her şeyi yok etmek istiyorsun. Ve biliyorum her şey, herkes sana "Dur!" derken, adım adım uçuruma yürüyorsun.

Korkuyorsun. Bilinmeyene bu kadar hızla giderken, uğrayacağın yıkımdan korkuyorsun. Ve bir o kadar da eminsin ulaşacağına, varacağına son durağa. Korunacağına ve asla yalnız kalmayacağına.

Şimdi hazırsan sana başına neler geleceğini söyleyeceğim.

Öncelikle tüm hayallerini ve seni dünyaya bağlayan tüm tutkularını kaybedeceksin. En büyük korkunu yaşayıp, arkana yaslanıp insanların senin hayallerini nasıl yaşadıklarını dinleyeceksin. İlk sene çok zor olacak. Hayat karşına defalarca işaretler çıkartacak "Geri dön." diye. Ama sen "Uğruna canımı bile veririm." dediğin için dönemeyeceksin yolundan. Her an hatırlayacaksın Hayal'in kulağına fısıldadığı kelimeleri: "Soğuklara hazır ol. Çünkü üşüdüğünü hissedeceksin." Ve sen de akşam olup çehresini saklayan bir Güneş gibi üşümeye devam edeceksin.

Vereceğin en ağır sınav bir başına kalmışlık hissi olacak. Yola yalnız çıkman gerektiğini bile bile çaresizce acı çekeceksin yalnızlığının içinde. Sonra diyeceksin ki "Bir umut... Belki yeni bir başlangıç yaparım hayatımda." Yapamayacaksın. YAPAMAYACAKSIN. YAPAMAYACAKSIN. Seni zincirleyecekler kendi zindanlarına, kaçamayacaksın. En çok da seni korumaya çalışanlar incitecek seni. Ah be küçük kız, zamanı geri döndürebilsem tek bir an bile kalmazdım orada. Ama yaşadığımız her şeyi yalnızca yaşamamız gerektiği için yaşarız, derdi Hayal. Eline kağıdı, kalemi verip "Yaz." diyecek sana; "Okyanusları yaz, çölleri yaz. En çok da AŞKı yaz."

Herkes özlediğini söyler sevdiğini. Herkes sevdiğini söyler. Ama bilmezler yasak bir aşkın ağırlığını. Bilmezler bir koruyucu bir meleğe aşık olduğunda olacakları. Sen bildin. Güneş'in gözlerini, Özkan'ın gözlerine değdirdiğin an bildin bu aşkı. Ve tanıdın, çöle gizlenen bu gizli sevdayı. Nasıl ki Kerem kül oldu yana yana aşkından veyahut Kays mecnunleyin rüsva oldu aleme, işte öyle yok oldu Özkan Güneş'in gözlerinin önünde. Feda etti kendini aşkı uğruna. Feda etti melekliğini sırrı korumaya.

Yok oldun küçük kız. Özkan'ın gidişi yok etti seni, Güneş'in müfettişin ellerine kalışı, bir gece vakti kanını akıtışı, ifşa edişi herkese ve yeniden gelişi. Yok oldun küçük kız, yok oldun.

Bulduğun sığınaklar genel olarak yanıp kül olacak. Bu da uyarım olsun sana. Sığınak arama. Kendinden başka dostun da yoldaşın da yok senin. Sensin bir tek seni kurtaracak. Ve sakın aldanma sırtını yasladığın ağaçlara. Çürüyorlar, hepsi. Sakın sevme kendinden başka kimseyi. Sakın unutma kendini sevmeyi.

Biliyorum bunların hepsini yaşayacaksın. Üstelik bile bile aynı uçurumdan iki kez atlayacaksın. Sana "Sevme. Güvenme." diyorum ama. Buna engel olamayacaksın. Nasıl derdi Züleyha Yusuf'a "Aşık olmak benim seçimim değildi. Bu benim kaderimdi."

İşaretlerin sana yalan söylediğini, hayatın seni kandırdığını düşüneceksin. Öylece terk edildiğine inanacaksın. Defalarca ama defalarca ölmek isteyeceksin. İşte hayatının trajedisi de böyle başlayacak: Ölmeyeceksin. Yaşamak senin trajedin olacak. Ama uzun bir yoldasın küçük kız, çok uzun bir yoldasın ve yaşadığın her şey yoldaki misafirlerin olacak.

Seni uyarıyorum küçük kız; terk edilmiyorsun. Nasıl ki Güneş'in sesi karışırdı Özkan'a ve "Çöl kokulu sevgilim" dediğinde, kim söylerdi kime, bilemezdik. İşte öyle bir şekilde duyacaksın o sesi, sesin sana "Seni seviyorum." demesini.

Biliyorum seni defalarca uyardım. Ama boşver beni. Sev. Aşık ol sen.

Ve küçük kız, kendini affet. Evet her şeyi sen seçtin. Ama bir amacın vardı. Bir hayalin, bir tutkun vardı. Yol uzun ve zorlu. Yol kolay olmayacak sana. Bunu biliyordun. Bu yüzden affet kendini.

Ben de henüz göremedim yolun sonunu. Ama yaklaştım.

Seni seviyorum küçük kız, seni seviyorum Güneş, seni seviyorum Zeynep Buket ya da adın her neyse. Ve seni affediyorum.

Hee bir de, sen sana emanetsin. Erkek millerine pabuç bırakma. :)

Sen bir özgürlük savaşçısısın!!!

Okyanusun ötesinde görüşmek üzere...










18 Nisan 2018 Çarşamba

LEYLA



"Düşünmedim." dedi Leyla, "Düşünemedim. Düşünseydim de yapamazdım."

Derinden bir nefes aldı, sessizliğe boşalttı içini. Daha fazla konuşamazdı, daha fazla anlatamazdı ölüme nasıl bir yüreklilikle gittiğini.

Onun cesareti paraşütle atlamak gibi değildi ya da bisikletle dünyayı dolaşmak. Karanlığın içinde bir mum yakmaya da çalışmadı. O sadece bildi kendini, kendi nefsini, kendi nefesini ve kendi çöllerini.

Daha fazla devam edemeyeceğini anladı. Öyle kırgındı ki hayata, nasıl olmasındı. En büyük tutkuları birer birer yanmış, küle dönüşmüştü. O da, o gece yakmıştı kitaplarını diğer herkes gibi. Tek bir şey uğruna, yok etmişti her şeyini. Ve şimdi, kavuşamadığı bütün özlemleri için kırgındı. Hayat ona adil davranmadığı için kırgındı. Çölünü kaybettiği için kırgındı.

Bu yüzden hiç düşünmedi. Düşünemedi. Düşünseydi de yapamazdı. Önce bir kaç tane içti. Sonra bir kaç tane daha. Ve dakikalar içinde avuçlarına sığamayacak kadar çok hapı midesiyle buluşturmuştu.

Büyük bir ekonomik iflas yaşamadı, sevdiği insanların ölümüyle karşılaşmadı veya bir savaşın ortasında kalmadı. Hayır, bunların hiç birini yaşamadı. Onun iflası, çöküntüsü veya savaşı asla gözlerin görebileceği şekilde değildi. O, Leyla olarak karanlıkta hapsoldu sadece. Güneş'i bulamadı. Ruhunu yavaşça öldürdü önce. Şimdi sıra bedenine gelmişti.

Öylece oturdu yatağının yanına. Eline bir kağıt aldı ve hangi hapları içtiğini yazdı. Onu bulacak kişiye küçük bir not bırakmak istiyordu ve dedi ki "Bunu gördüğün için özür dilerim." Artık kalp çarpıntılarını işitecek kadar hızlanmıştı nabzı. Sessizce beklemeye devam etti. Midesi bulanmaya başlamıştı. Vücudunun buna nasıl bir tepki vereceğini bilmiyordu. Yaşayacağı her şey şu andan itibaren onun için de sürprizdi.

Sahneye ilk çıktığı an geldi gözünün önüne, henüz 18 yaşındaydı. Elleri titriyordu ve biraz daha derinden hissettirmek için her duraksadığında burnunu değdiriyordu mikrofona. "Ah benim incinmiş, örselenmiş karanfilim..." diyordu. Ne güzel mısralardı öyle. Daha önce hiç düşünmediği, fark edemediği kadar güzel bir şarkıydı Karanfil. "Kırılma, küsme, sen yine bir şiir yaz." demişti sonra. Hatırladıkça yeniden mırıldanmaya başladı şarkıyı. En kesif hazlarının, en ürkek çağrısı gibiydi bu şarkı.

Bir an gözleri doldu. Henüz 16 yaşındayken, bir gece aynada kendini izliyordu. Parmaklarından itibaren kök salıyordu toprağa ve kolları ağaç dallarına dönüşüyordu. Kıpırdayamadı. Aynada öylece durup kendi dönüşümünü izliyordu. Kocaman bir ağaca dönüştü bedeni. Yapraklarının hışırtısı kulaklarından hiç gitmiyordu. Üşüdüğünü hissetti. Biri fısıldadı kulağına "Soğuklara hazır ol." diyordu. Üşüdükçe alev aldı dalları. Cayır cayır küle dönüştükçe kaderinin aşk ateşinden da ayrı olmadığını gördü. Ne bir pervane gibiydi o, ne de kandil. Çöl vahalarında kaybolmuş bir bedevi gibiydi. Ve Güneş gibiydi daha çok. Gece gibi karanlık bahtı, Güneş olup aydınlanıyordu Leyla'nın.

Ama değişmişti her şey zamanla. Alışamadı o yanıklara. Güneş olabilmek için yanması gerekiyordu ya Leyla'nın, o hep kaçtı kendinden. Kendini tanıdıkça kaçtı.

Ve O'nunla ilk kez konuşma anı da o andı. "Beni sevmiyor musun?" dedi. "Nasıl sevmem.." dedi o ses ona. Ağladı ve "Yatır beni dizine. Okşa saçlarımı." dedi. Yorgundu. Çok yorgundu Leyla. Düşünmekten, yaşamaktan, koşmaktan çok yorgundu.

Dinlenmek ve limanda konaklamak istiyordu. O an, hayat ona hiç de adil davranmadı. Leyla gün geçtikçe parçalara ayrılmaya başlamıştı. Umudu, hayali ve ona o gece kitaplarını yaktıran her şey uçup gidiyordu. Yanılmıştı. Elini tutmak için kendinden bile vazgeçtiği bir aşkın hayaletiyle kalakalmıştı. O ses ona yalan mı söylemişti? Onunla konuşmayı böylelikle bıraktı Leyla. Artık O'na güvenmiyordu. Ve en çok da "Senden uzaklaşırsam al canımı." dediği halde ve ona olan bütün güvenini yitirdiği zamanlarda hala yaşıyor, nefes alıp veriyor diye kızgındı O'na. Yeniden sordu "Beni sevmiyor musun?" cevap gelmedi bu kez.

Sessizce ölümü bekledi Leyla. Ama hayatın trajedisi de bu ya; ölmüyordu. Her geçen gün yaşamaya, yanmaya, umut etmeye ve acı çekmeye devam ediyordu.

Ama artık bitmişti. Artık Leyla kazanmak üzereydi. Mide ağrılarıyla, baş dönmeleriyle ve aralıksız, saatlerce kusmalarıyla kazanmak üzereydi.

Leyla ölüyordu...

* Yeni yol arkadaşım Leyla ile ilk buluşmam. :)