26 Ekim 2016 Çarşamba

İtiraf Manifestosu: Apophis'e Hoşgeldiniz

Biraz daha yazmasaydım çıldıracaktım.


Eğer bir kere attıysanız o taşı veyahut içtiyseniz o sudan, dönüş yoktur: Yazarsınız. Eğer durdurursanız kaleminizi, parmaklarınızı veyahut yüreğinizden oluk oluk akan kanınızı: Yanarsınız. Ölmek size farz olmuştur artık. Bu yüzden hep kelimeler uçuşur etrafta ve harfler. Bazen sadece anlamsız birkaç küçük ses... Ve siz uzanıp tutuverirsiniz o sesleri, sanki kalem yazar gibi veyahut kalemi siz tutar gibi vücut bulur sayfalarda. Bu sizi korkutuyor mu? Bu kadar nahoş mu yazmak? Evet, genelde nahoş oluyor. Ama karşı koyamıyorsunuz, koyamazsınız. 

Dünyama hoşgeldiniz.

12 Ekim 2016 Çarşamba

Ölüm Yolculuğu'ndan Notlar


Etrafımızı sarmaşık gibi saran "kişisel gelişim" furyasına katılanlardan biri olarak konuşuyorum dostlarım. Beş sene önce ölüm yolculuğuna çıkmış, yüreğinin ortasına bir hançer saplayıp yıllarca oluk oluk kanamış biri olarak. Ve bir yolcu aynı zamanda... En uzun yolun, en uzun gecenin yolcusu. Sanmayın ki sadece benim yolum bu. Hepimiz aynı yoldayız dostlarım. Hepimiz kendi öykümüzün yolcularıyız.

On üç sene önce yüreğime bir öykü düştü. Dört ana karakter yazdım önce ve hepsine dünyayı kötülüklerden kurtarmak gibi bir misyon yükledim. Dört ana karakter ve dört ana kötü canavar; dört savaşçı ve dört düşman. Hepsine özel güçlerini nesneleştiren bir simge yükledim sonra; kimine gümüş bir kolye verdim, kimine tek taşı kaybolmuş bir yüzük. Kimi hakim olabilecekti güneşe ve yıldızlara, kimi ise diz çöktürecekti dünyayı önüne.

Ama olmadı. Hiç biri gücünü kullanıp yenemedi düşmanlarını. Düşmanları her defasında en zayıf anlarında bitiverdi yanlarında. Ve akıttım kanlarını genç savaşçıların. Ne düşmanları acıdı onlara ne de ben. Zayıf hissettikleri her bir anda yakıverdim umutlarını, sevdiklerini alıverdim ellerinden.