Biraz daha yazmasaydım çıldıracaktım.
Eğer bir kere attıysanız o taşı veyahut içtiyseniz o sudan,
dönüş yoktur: Yazarsınız. Eğer durdurursanız kaleminizi, parmaklarınızı veyahut
yüreğinizden oluk oluk akan kanınızı: Yanarsınız. Ölmek size farz olmuştur artık.
Bu yüzden hep kelimeler uçuşur etrafta ve harfler. Bazen sadece anlamsız birkaç
küçük ses... Ve siz uzanıp tutuverirsiniz o sesleri, sanki kalem yazar gibi
veyahut kalemi siz tutar gibi vücut bulur sayfalarda. Bu sizi korkutuyor mu? Bu
kadar nahoş mu yazmak? Evet, genelde nahoş oluyor. Ama karşı koyamıyorsunuz,
koyamazsınız.
Dünyama hoşgeldiniz.
Bir şey itiraf edebilir miyim? Öyle bir yer yok. Hatta
sanırım zaten hiç olmamıştı. Öykü yazmanın en güzel tarafı yarattığınız
dünyanın tek gerçeği siz olurdunuz. Tabii zamanla öyküleriniz size ihanet
etmeye başlardı. Mesela günün birinde bir öykü düşüverirdi gönlünüze, adını
Okyanusun Ötesinde koyardınız. Koruyucuya aşık bir melek, Güneş’e yazılmış bir
Özkan yaratırdınız. Özkan’ın ölümü sizin ölümünüz olurdu. Aynı gece bütün
kitaplarınızı ateşe atardınız. Yok ederdiniz size ait olan herşeyi. Kaybedecek hiçbir
şeyiniz kalmayana dek, kaybederdi yazdığınız öykü sizi. O an, nefesinizi
tuttuğunuz ve kalbinizin atışını işittiğiniz o an, ihaneti keşfederdiniz. Aslında
ne Güneş vardı gerçekte ne de Özkan. Hatta okyanusların ötesi de hiç var
olmamıştı ve siz 13 sene boyunca bir kuyuda öylece sıkışıp kalmışsınızdır.
Dünyaya hoşgeldiniz.
Kafanızın içinden geçen sesleri bastıramadığınız zamanlarda
genelde kendiniz en yakın açık pencereden aşağıya atmak isteyeceksiniz.
Korkmayın delirmiyoruz. Sadece basit bir algı karışıklığı yaşadığınız. Bir çok
kişi buna aldırış etmeyecek, çok azı sizin farklı olduğunuzu düşünecek. Siz de
buna inanmak isteyeceksiniz ama Güneş’le konuşmayı bıraktığınızdan beri
hissettiğiniz tek şey anlamsızlık olacak. Bu yüzden ne düşüncelerinizin ne o
sesler ne de size aldırış etmeyen dünyanın bir önemi kalacak. Herşey anlamsızlığa mahkum olacak.
Emin siz de hissettiniz, anlam veremediniz ve "Neler oluyor?" diyerek feryat figan ettiniz. Biliyorum, siz de gözlerinizin içine her baktığınızda karşılaştığınız aleme hayret ettiniz. İçinizde bir yerde size fısıldayan o küçük sesi takip ettiniz ve yanılmadınız. Parmaklarınızın ucundan kök saldınız, herkes uyurken uyanıp şafak vakti güneşi seyredaldınız. Toprağı hissettiniz ve her bir zerrenin nasıl titrediğini hücrelerinize kadar hissettiniz. Biliyorum dostlarım siz de arzdan semaya bir karanlık içine düştünüz, korktunuz ve kayboldunuz. Umarım beni anlayabiliyorsunuzdur.
Apophis bize saldırıyor.
Yüreğime hoşgeldiniz. Artık bağlandı hikayelerimiz.
Okyanusun ötesinde görüşmek üzere...
***Sizce biz evrenin bozulan parçaları mıyız?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder