25 Eylül 2017 Pazartesi

Nasıl Olacaksa, Olsun...



Yazmadığım geceler oluyor
Delirecek gibi oluyorum
Deliliğim az geliyormuş gibi
Tutasım geliyor yıldızları dilek yerine
Asasım geliyor hislerimi niyet yerine
Sonra yeniden doğasım geliyor
Ama bu kez senin olmadığın memlekete
Nasıl olacaksa...
Esaret kaçış gibi de değil
Firar edesi geliyor insanin insan denilenler arasından
Sıyrılası geliyor sonra sıtkımın
Olmadığı gibi olmaya çalışanlardan
Bir ihtimale bağlayasım geliyor umutlarımı
Kopuyor film en umulmadık sahnede
Dolunayı bile görmüyor gözüm
Geceyi de gündüze eş bildiğimden
Feri sönüyor gibi oluyor gönlümün
Mumun alevini anımsayınca melodisi degişiyor
İki duygu arasına sıkışmış oluyor bazen ruhum
İlkini seçip hazin bir nefes alıyor sonra
Rahatlıyor ama durulmuyor
Kaçıyor konuşturmuyor
Zehire bazen bal bazen bol acı ekliyor
Düşünceli bedenim diliyle halimi anlatıyor:
Omuzlarından elzem bir sükunet akıyor

Tuba ÖZGÜL

13 Eylül 2017 Çarşamba

İtiraf Manifestosu: Sesler



Kusuruma bakma hayat. Bazen çok öfkeli, kızgın ve kırgın olabiliyorum. İşte bu yüzden bu bir İtiraf Manifestosu. Belki barışı yineleriz aramızda, belki de bir ateşkes yaparız.

Müfettiş hep derdi Güneş'e: "Bu son savaşımız ama en zor savaşımız." diye. Sonu meçhul; kazanan da muamma, kaybeden de.

Bir düşünsene beni, sekiz sene önce bir dost edinmişim kendine. Santiago imiş adı ve demiş ki: "Düşlerinin peşinden giden yürek kesinlikle acı çekmez. Çünkü araştırmanın her anı Tanrı ve Sonsuzluk ile karşılaşma anıdır." ve eklemiş: "Simyacı'yı okumak herkes daha uykudayken şafak vakti uyanıp güneşin doğuşunu izlemeye benziyor.", "Kalk!" demiş bana, "Uyan ki seyret Güneş'i. Adın Güneş senin." Adımı ilk kez böyle işittim.

Hissetmedim mi, başımı toprağa değdirdiğim anda yüreğim yanmadı mı? Dünya bana dar olmadı mı? Ben her şeyi yakıp yıkmadım mı? Düşlerim duaydı, duam sanaydı, AŞKaydı. Ben mecnun misali oradan oraya savrulmadım mı? Kitaplarımı yaktığım , bağıra çağıra kendimi doğurup kendimi kendi sütümle beslediğim, Ay'ın yüreğime düştüğü geceyi unutmadım. Kendimi kitleyip saatlerce ağladığım, ölüyorum diye inleyip yine de ölmediğim o geceyi unutmadım. Düşlerinin peşinden giden yürek acı çekmez miydi? Ben ne yaşadım o zaman? Ben ne yaşıyorum?

Okyanusta yüzeduruyorken sığınacak limanım yok oldu. Demiştim ki: "Ben ona doğdum. Ona var oldum. Bunca zamandır yaşadığım her şey benim ona ulaşmam içinmiş." Gözlerim doldu, rengim soldu. Parmak uçlarıma kadar kan boşaldım. Ne yüreğim aldı, ne midem. Boşalttım, boşalttım... Kendimi kendimle öldürdüm. Hata mı yapmıştım, günah mı işlemiştim? Nerede sinmişti üstüme bunca is? Dokunduğum her şeyin küle dönüşünü izledim.

Sen beni öldürmeye ant içmiştin. Boğdun da boğdun beni derin okyanuslarda. Sinsice kemirdin etlerimi, ruhumu. Bende bana dair bir şey bırakmayana dek yok ettin.

Bir kere hissetsem, bir kere bunca şeye değdi diyebilsem; hiç durmam ben atlarım uçurumdan. Atlamadım mı daha önce, korkar mıyım karanlıktan? Ama anlamı ararken hiçe koştum; aradıkça yitirdim, kaybettim kendimi.

Ne yaşattın ne de öldürdün. Anlaşmamız bu değildi oysa ki. Ben başımı verdim AŞK uğruna Şems gibi, sen almadın canımı benden. Cananın dedin de içimi söktün derinden. "Çölleri aşan yüreğin yüreğim." dedim ve ekledim: "Çöl kokulu sevgilim benim..." Gidemediğim, varamadığım çölde yolumu kaybettim. Sonra anladım ki ben o yolda vahasını arayan bir yolcu değilmişim; ben o çölün, o yolun ta kendisiymişim.

Belki kaderim buydu benim. Belki böyle yazılmıştı yazgım da mecnunvari "Leyla.." diye sayıklatıyordu bana. Belki ben seçmiştim bunu, tüm uyarılara rağmen; hayatın tüm "Yapma-etme"lerine rağmen ben atlamıştım kuyulara. Belki Yusuf'tu kaderim belki de Züleyha. Bilemedim. Yine sustum, hep sustum.

Eğer hala yaşıyorsam o gecenin hatrınadır. Hala yanar ateşi kitaplarımın, hala dumanı tüter rüyalarımın. Ölüm Yolculuğu'nun ilk adımı yeniden doğduğum anımdır.

Uyan küçük kız uyan. Sadık kal yoluna. Eğer hala yaşıyorsan, umut var demektir.

Okyanusun ötesinde görüşmek üzere...


















3 Eylül 2017 Pazar

Bir Gece Ansızın




"What if all those thing I did were things that got me here?" Cheryl Strayed - Yani "Yaşandı bitti saygısızca."

"Everything you need to know you have learned though your journey." Paulo Coelho - Yani "O işler öyle olmuyor hiç."

Öyle olmuyor dostlarım, hiç öyle olmuyor.

Hiç silinmiyor hafızamdan ilk öykümü yazmaya başladığım o an. "Muamma..." yazdığım an başımı kaldırıp bakmıştım etrafa ve ilk kez görmüştüm yüzünü. Kısa boyu ve geniş omuzlarıyla, beyaz teni ve ters yüzüyle karşımda duruyordu O. Ben adına Muamma dedim, siz ne dersiniz bilemedim.

O an gerçeğe döndü yazdıklarım. O an ayvayı yediğimi fark ettim. Artık geri dönüşü yoktu, ben yasak meyveyi yemiştim.

Ama bir anlamı olmalıydı, bir sebebi... Bunca şeyin, karanlığın, kaçtığım gölgelerin, korktuğum seslerin, hayallerimin bir anlamı olmalıydı. İşte bu noktada Santiago çıktı yoluma. Canım dostum, yol arkadaşım. Bana dedi ki "Düşlerinin peşinden giden yürek kesinlikle acı çekmez. Çünkü araştırmanın her anı Tanrı ve Sonsuzluk ile karşılaşma anıdır." Buna inandım ve bunu aradım.

Bir gece aya karşı yüzümü döndüğümde, tüm gök kubbenin yere serildiğini gördüm. İçini açtıkça yeni bir dünya ile karşılaştım. Göğüs kafesime ulaştım da yıldızları seyre daldım. Yaşadım, hissettim, gördüm. Ben bunu nasıl izah edeyim? Ben buna nasıl gerçek değil diyeyim? Ben nasıl anlamsız diye iç çekeyim? Ben yüreğime dokundum. Ben kendimi doğurdum da kendimi besledim kendi sütümle.

Ama...

Belki de hata yaptım. Her şey en başından beri anlamsızdı ve ben sadece görmek istediğimle karşılaştım. Belki de hayatımı bunun üzerine kurmakla hata yaptım. Belki de 5 sene önce, kitaplarımı yaktığım, AŞK uğruna her şeyimi infak ettiğim o gece "anlam"ı aramaktan vaz geçmeliydim. Belki de Hayal'in beni wonderland'a götürdüğü gece, kırmızı değil mavi hapı almalıydım. Ve belki de sonsuzluğu bedenimde hapis olarak hissettiğimde ben her şeyimi yok etmeye çalışmamalıydım.

Ya yaşadığımız her şeyi yalnızca yaşamamız gerektiği için yaşıyoruz ya da her şey basit bir kurgunun örgüsü. Yaşıyoruz ve ölüyoruz sadece. Nefes aldığım her an, anlam aradığım ve bulduğumu sandığım her an sadece kurmaca. Sadece bir ilizyonun ürünü olarak yaşıyorum. Hiç bir şey gerçek değil. Ne denizin iyotunu içime çektiğim an, ne maviliklere daldığım an, ne başımı toprağa değdirip saatlerce ağladığım ne de aşık olduğum o an gerçek. Hepsi sadece belirsiz algılar.

Belirsiz algılar, belirsiz yaşanmışlıklar, belirsiz duygular.

Meğer olay hiç hayal ettiğim gibi fantastik hikayelerle gerçekleşmiyormuş, o işler hiç öyle olmuyormuş dostlarım. Kendimi tanıma, tanımla, var etme ve affetme hiç de öyle anlatıldığı gibi yaşanmıyormuş.