13 Eylül 2017 Çarşamba

İtiraf Manifestosu: Sesler



Kusuruma bakma hayat. Bazen çok öfkeli, kızgın ve kırgın olabiliyorum. İşte bu yüzden bu bir İtiraf Manifestosu. Belki barışı yineleriz aramızda, belki de bir ateşkes yaparız.

Müfettiş hep derdi Güneş'e: "Bu son savaşımız ama en zor savaşımız." diye. Sonu meçhul; kazanan da muamma, kaybeden de.

Bir düşünsene beni, sekiz sene önce bir dost edinmişim kendine. Santiago imiş adı ve demiş ki: "Düşlerinin peşinden giden yürek kesinlikle acı çekmez. Çünkü araştırmanın her anı Tanrı ve Sonsuzluk ile karşılaşma anıdır." ve eklemiş: "Simyacı'yı okumak herkes daha uykudayken şafak vakti uyanıp güneşin doğuşunu izlemeye benziyor.", "Kalk!" demiş bana, "Uyan ki seyret Güneş'i. Adın Güneş senin." Adımı ilk kez böyle işittim.

Hissetmedim mi, başımı toprağa değdirdiğim anda yüreğim yanmadı mı? Dünya bana dar olmadı mı? Ben her şeyi yakıp yıkmadım mı? Düşlerim duaydı, duam sanaydı, AŞKaydı. Ben mecnun misali oradan oraya savrulmadım mı? Kitaplarımı yaktığım , bağıra çağıra kendimi doğurup kendimi kendi sütümle beslediğim, Ay'ın yüreğime düştüğü geceyi unutmadım. Kendimi kitleyip saatlerce ağladığım, ölüyorum diye inleyip yine de ölmediğim o geceyi unutmadım. Düşlerinin peşinden giden yürek acı çekmez miydi? Ben ne yaşadım o zaman? Ben ne yaşıyorum?

Okyanusta yüzeduruyorken sığınacak limanım yok oldu. Demiştim ki: "Ben ona doğdum. Ona var oldum. Bunca zamandır yaşadığım her şey benim ona ulaşmam içinmiş." Gözlerim doldu, rengim soldu. Parmak uçlarıma kadar kan boşaldım. Ne yüreğim aldı, ne midem. Boşalttım, boşalttım... Kendimi kendimle öldürdüm. Hata mı yapmıştım, günah mı işlemiştim? Nerede sinmişti üstüme bunca is? Dokunduğum her şeyin küle dönüşünü izledim.

Sen beni öldürmeye ant içmiştin. Boğdun da boğdun beni derin okyanuslarda. Sinsice kemirdin etlerimi, ruhumu. Bende bana dair bir şey bırakmayana dek yok ettin.

Bir kere hissetsem, bir kere bunca şeye değdi diyebilsem; hiç durmam ben atlarım uçurumdan. Atlamadım mı daha önce, korkar mıyım karanlıktan? Ama anlamı ararken hiçe koştum; aradıkça yitirdim, kaybettim kendimi.

Ne yaşattın ne de öldürdün. Anlaşmamız bu değildi oysa ki. Ben başımı verdim AŞK uğruna Şems gibi, sen almadın canımı benden. Cananın dedin de içimi söktün derinden. "Çölleri aşan yüreğin yüreğim." dedim ve ekledim: "Çöl kokulu sevgilim benim..." Gidemediğim, varamadığım çölde yolumu kaybettim. Sonra anladım ki ben o yolda vahasını arayan bir yolcu değilmişim; ben o çölün, o yolun ta kendisiymişim.

Belki kaderim buydu benim. Belki böyle yazılmıştı yazgım da mecnunvari "Leyla.." diye sayıklatıyordu bana. Belki ben seçmiştim bunu, tüm uyarılara rağmen; hayatın tüm "Yapma-etme"lerine rağmen ben atlamıştım kuyulara. Belki Yusuf'tu kaderim belki de Züleyha. Bilemedim. Yine sustum, hep sustum.

Eğer hala yaşıyorsam o gecenin hatrınadır. Hala yanar ateşi kitaplarımın, hala dumanı tüter rüyalarımın. Ölüm Yolculuğu'nun ilk adımı yeniden doğduğum anımdır.

Uyan küçük kız uyan. Sadık kal yoluna. Eğer hala yaşıyorsan, umut var demektir.

Okyanusun ötesinde görüşmek üzere...


















2 yorum:

  1. Umuduna sağlık...👍👌👏Yolun da yolculuğunda umut taşlarıyla bezeli olsun her daim...Kaleminin murekkebinden bolca umut aksin her dem...Gözyaşların umut eksin toprağa her mevsim...Kabusların umuttan rüyalara dönüşsün...Yolun da yolculuğun da mübarek olsun...

    YanıtlaSil
  2. Yolum da yolculuğum da mübarek olsun :) İyi ki varsın can dost <3

    YanıtlaSil