1 Aralık 2017 Cuma

Güneş'e Methiye



Evimin terasında, gökyüzünü izlediğim bir sonbahar akşamı fısıldandı kulağıma: "Güz bulutlarını bekle."

Var olduğum her an, aradığım o sorunun cevabı serilecekti sanki önüme. Öyle bir korku, öyle bir heyecan sardı; kelimeler kifayetsiz. Bekledim. Günler geçti, aylar geçti; kaç güz, kaç bahar bitti sayamadım. Ama ne müfettişle bitti savaşım ne de kendimle. Ne müfettişi ayrı gördüm kendimden sonra, ne de meleklerimi. Hepsi tek, hepsi tek bir nefesti. Ama yüreğimi yakan o od, hiç bir zaman sönmedi.

Zamanla unuttum ben de yenilgilerimi, savaşlarımı. Ateşkes istedim, örttüm külleri üstüme. Sessizce soğumayı bekledim. Soğudum da; yüreğimi dinlemeyi unuttum. Çoğu zaman da o konuşmayı kesti benimle. Bana yalan söylediğine bile ikna olmuştum. Nasıl olmayayım, nasıl? Dalgalı denizlerden çıkıp limana en çok ihtiyaç duyduğum anda batırmadı mı beni soğuk sulara? Müfettiş, yakmadı mı canını Güneş'in o karanlık odada? Akmadı mı oluk oluk kanı da, sessiz kaldı feryadı? Dirildi küllerim, yeniden ateş aldı söndürdüğüm her şeyim.

Ve şimdi; bunca güz, bunca bahardan sonra müfettiş "Hazırla." dedi siperlerini. "Oluk oluk aktığın o karanlık odanın öcünü de alabilirsin, yok da edebilirsin korkularını."
"Biter mi?" dedim ona.
"Aç gönlünü." dedi bana. "Özkan olmama izin ver."
"Kader." dedim, "Müfettiş, kader. Sevdiği uğruna canından olanla nasıl aynı olursun sen?
"Aynıyız zaten." dedi....
Sessizlik çöktü üstüme, ne cevap vereceğimi de bilemedim. Haklıydı. Ve belki de bu yüzden savaşın kazananı ya da kaybedeni olmayacaktı. Ve belki de sırf bu yüzden bir mum alevi haklıydı "Bu senin yolun, sabret." derken.

Ne çok kaybolmuşluk geçti içimden. Hepsini tek tek dinledim, hepsiyle tek tek oturup sohbet ettim. Belki bu yüzden hiç sönmedi yüreğimi yakan o dayanılmaz acı. Belki de bu yüzden hep loş ışıkta ve ılık yağmurda ıslandım. Kendime yazdığım dünyada Özkan'ı öldürdüm, Özkan'ı yeniden yaşattım. Ben kim olduğumu unuttum. Dünyam neresi, evim neresi; hiç bir zaman bulamadım.

Ve bir gün bir kitap buldu beni. Adı Simyacı imiş. Santiago imiş delikanlının adı, Endülüslü bir çoban imiş. O da benim gibiymiş. Var olması gereken yeri arıyormuş, çoğu zaman benden daha cesur imiş. İkimizin de yolu kişisel menkıbelerimizmiş. İkimiz de hayallerimizin Mısır Piramitleri'nde olduğuna inanmışız. İkimiz de yanılmışız. İkimiz de dayak yemişiz çölün ortasında. Ne güzel ki, ikimiz de Simyacı'yla tanışmışız.

Bir yaşın daha bitti, bir yıl daha bitti küçük kız. Savaşın da bitsin. Hadi! Yap artık!

Okyanusun ötesinde görüşmek üzere, en çok da seninle küçük kız.

Ait olduğun yeri bulman dileği ile, mutlu yaşlar sana...












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder