Biliyorum küçük kız, korkuyorsun.
İnanmaktan korkuyorsun, savaşmaktan korkuyorsun, yenilmekten korkuyorsun. Göründüğün ve gördüğün her şeyden korkuyorsun. Sevmekten ve sevilmekten korkuyorsun.
Ama zamanı geldi. Artık hazırsın. Nasıl fısıldardı Hayal sağ kulağına "Bu senin son savaşın. Güz bulutlarını bekle." Kaç güz geçti, kaç kış bitti; ben sayamadım küçük kız. Bitmeyecek savaşın. Yaşadıkça, nefes aldıkça bu dünya üzerinde; yürümeye, koşmaya ve savaşmaya devam edeceksin.
Ama bu kez sen kazandın küçük kız, sen kazandın. Kalktın ayağa, şafak vakti herkes uykusundayken uykundan uyanıp çıktın sokağa. Kuşları dinledin, sabahın ilk ışıklarını izledin. Ve herkes uykusundayken daha, sen uyanmayı seçtin. Uyandın küçük kız, uyandın. Tavşan deliğinden harikalar diyarına vardın. Fil dişinden kulene tırmandın. Çölleri aştın, okyanuslardan taştın. Sen, uzun zaman sonra ilk defa "sen" olabilmeyi başardın.
Hatırlar mısın, eskinden en küçük bir ezgide gözlerin dolardı. Topraktaki taştan, gökyüzündeki yıldıza kadar hissederdin her şeyi. Sayfalarca okurdun, sayfalarca yazardın. Ve hatırlar mısın, yazdığın her sayfanın sağ üst köşesine numaralar yazar, daire içine alırdın. Kendine bir dünya kurardın. Özgürlük Savaşçısı'ydın, Funda'ydın, Gülçin'din, Yeşim'din. Ama sen en çok Güneş olmayı sevdin. Adın Güneş'ti. Adın gibi parlak olsun isterdin hayatını.
Hatırlar mısın Hint masallarını okuduğun günleri, Sankristçe öğrenmek için uğraşmaya başlamıştın. Kitaplarını yaktığın o geceden önce, defterlerin vardı, sırlarını sakladığın. Öğrendiğin yeni kelimeleri, teorileri hep oralarda saklardın. Ve bir sabah, yatağında öylece uyanık haldeyken, soluğun kesilircesine sana ilham olan satırları; asla korkmadan, ölene kadar saklayacağına söz verişini; hatırlar mısın küçük kız? Güneş Dil Teorisi'ni mesela, Churchwardlar hakkında attığın ve tutturduğun bilgileri ve bunları düşünürken kendini İran müziğine kaptırdığın geceleri.
Hep demez miydin "Ben aradığımı buluyorum." diye. Ve demez miydi Rumi "Neyi arıyorsan O'sun sen." diye.
Aradığını buldun küçük kız. Yol arkadaşını, mürşidini, başını yaslayacağın omzu buldun nihayet. Aynaya baktığında, her "Ben, bana emanetim." dediğinde buldun. Yanan dalların iyileştikçe sen, "sen" oldun.
Küçük bir damlaydın sen, okyanusa karıştın. Şimdi "Ben okyanus değilim." diyebilir misin hiç?
Seninle gurur duyuyorum küçük kız. Başardığın için, yeniden inanmayı seçtiğin için, yüreğini dinlediğin ve işaretleri takip ettiğin için. O, seninle konuşuyor. O, seni dinliyor. O, daima seninle. O, daima sende ve sana kendi ruhundan üfledi, şah damarından da yakın oldu.
Yol uzun. Ama unutma, yolu seçecek olan sensin. Ben hafif ılık bir yağmur altında, sisin arasında, ormanda yürümeyi tercih ederim. Kekik kokan patikalarda yürümeyi ve ay ışığı ile yolumu aydınlatmayı dilerim.
Yol uzun küçük kız. Ama yol bizim. Seçim bizim. Birlikte, koşa koşa, şarkılar ile yürüyoruz.
Bu hafta güzel şeyler oluyor. Bu haftaya sahip çık, bu haftaya sarıl.
Seni seviyorum.
Okyanusun ötesinde görüşmek üzere.
Hani derler ya "Bazen küçük kızların Güneş olabilmesi için melekler yaratılır." diye. İşte o meleklere selam olsun.
21 Aralık 2018 Cuma
4 Aralık 2018 Salı
İksir İçtim Değiştim
İksir içtim, değiştim.
Biliyor
musunuz, depresyon serimi bitirdim. Bu kez ben kazandım, onun yenmesine izin vermedim.
Önce
saatlerce ağladım, aynaya bakıp ne kadar salak olduğumu ve ne kadar beceriksiz
olduğumu düşündüm. Ben kendim, kendi hayatımda kocaman bir yüktüm. Sırtımdaki
kamburun kendisiydim. Ben kendimi unutamayacak kadar nefret ediyordum.
İksir içtim,
değiştim. Raflarımdaki bal kavanozunu açtım, balın tadına baktım.
Önce kendimi
suçladım, sonra etrafımdaki herkesi. Sonra diktim gözlerimi gözlerimin üstüne,
seçimlerimi fark ettim. Fark ettim düştüğüm kuyunun karanlığını ve içeride olan
ışık kaynağını fark ettim. Korkularımı ve korkularımın beni sürüklemesine nasıl
izin verdiğimi, küçüldüğümü, küçülttüğümü ve yaşlandığımı fark ettim.
Sorsalar 25
yaşında bile değildim; 82’den gün almış, 90’a merdiveni dayamıştım.
Saçlarımdaki beyazlar, gözlerimdeki çukurlar beni yanıltmıyordu.
Kendimle
ilgili inandığım şeyler, benim gerçekliğimi oluşturuyordu. Başımı yorganın
altına gömüp “Neden beni terk ettin? Neden beni sevmeyi bıraktın?” diye
yakardığım her gece aslında kendi kendime nefretimi sunduğumu fark ettim. Nasıl
ki ete kemiğe büründü ruh; Yunus diye göründü, Zeynep oldu, Hayal oldu, Özkan
oldu. İşte ben de öylece nefret ettim ruhumdan.
Özkan derdi
ya “Sana değen her kalp benim kalbim.” diye; Özkan’dan da, bana değen her
kalpten de öylece nefret ettim.
İksir içtim,
değiştim. Değişmeyi seçtiğim gün, değiştirebildiğimi fark ettim. Önce
inançlarımı, sonra inancın yansımasını.
İnandım ki,
ben bana emanetim. Ben kendimle dostum ve yol arkadaşıyım. İnandım ki, kendimi
nasıl görürsem öyle görüşmüş karşımdaki. Kendime değerli ve güvende olduğumu
yeniden hatırlattım. İnandım ki deniz zaten yüzdürürmüş göğsündekini. Ben de
çırpınmayı bırakıp kendimi denize teslim ettiğimde, yüzebildiğimi fark ettim.
Ve inandım ki kendimi sevmem, bana değen her kalbi sevmem demekmiş. Önce
kendimi, sonra hayallerimi yeniden sevmeyi öğrendim.
Yola
çıktığımda yolların açılması, hayaller kurduğumda gerçekleriyle yarışması,
bisiklet sürdüğümde ufkun yakınlaşması; ben, bütünüyle ben değişmeye hazırım.
Büyümeye, öğrenmeye, yeni yerler keşfetmeye, yeni öyküler yazmaya, dağlara
çıkmaya, bisikletle ve yürüyerek dünya turu yapmaya, Sfenks’in altını kazamaya,
okyanusun ötesine ulaşmaya; bütünüyle ve tüm yüreğimde ben değişmeye hazırım.
İyileşmek hiç
bu kadar ilham verici olmamıştı.
Merhaba
Zeynep Buket Akdeniz, ya da adın her neyse. Seninle sohbet etmek güzeldi.
Okyanusun
ötesinde görüşmek üzere.
* Murat Yılmazyıldırım'ın 2010'da çıkan "İksir İçtim Değiştim" albümünü dinlemeyi unutmayın :)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)