24 Ağustos 2016 Çarşamba

Beşinci Anlaşma Üzerine Bir Deneme




Ne kadar ağladığımı hatırlamıyorum. İçim parçalanırcasına seyrettim o filmi: 8 Saniye. Siz hiç bir kitabı okurken yada bir filmi seyrederken böyle hissettiniz mi? Aynı şeyleri, her bir saniyesini tek tek yaşar gibi. Ama her şeyi de yaşamadan sadece yazar gibi.

Tam olarak ne zamandı hatırlamıyorum, sanırım bir kaç ay önce. Rast gele açıverdim önüme o filmi. Ve hayretler içinde seyir ettim. Konusunu açıklamak istemiyorum, dilinize bir parmak bal çalıp kaçacağım. 8 Saniye'nin bana sunduğu başka bir armağandan bahsedeceğim size: Don Miguel Ruiz. Toltek spiritüalisti olan yazar en çok da Dört Anlaşma kitabıyla bilinir. Ve ben de size onun Beşinci Anlaşma kitabından bahsedeceğim.



1. Anlaşma: Kullandığınız Sözleri Özenle Seçin
Sözün büyülü gücü hakkında daha önce konuşmuştuk. "Başlangıçta Söz vardı ve Söz Tanrı ile birlikteydi. Söz Tanrı idi." (Yuhanna/1) Ve sözlerimizle yaşadıklarımızı yaratan bizdik. Bir öykü anlatacağım size, küçük bir kızın öyküsünü. Bu küçük kız yazmayı çok severmiş. Yıllarca öyküler yazmış, yeni hayatlar kurmuş kendine. Asla bilinen dünyada yaşamamış, o hep bilinmeyen dünyayı aramış. En sonunda bir öykü düşmüş gönlüne, adını Okyanusun Ötesinde koymuş. Bir karakter yaratmış kendisine, Güneş'ine öğretmen ve Güneş'ine düşman olsun diye. Karakter Güneş'e zarar verecek ya, hikayenin kötü karakterine yakışan bir isim istiyormuş. Ama isim bulamış bir türlü. Öylece bırakmış. Sonra bir gün Özkan olsun demiş adı. Özkan diyerek yazmaya başlamış bütün satırlarını. Özkan dedikçe yazmış, yazdıkça susmuş küçük kız. Nasıl söylenir bilinmez ama hikaye yazılmaya devam etmiş, aracısı bizim küçük kız. Ama asla yazarı değilmiş. Karakter değişmiş, hikaye değişmiş. Özkan Güneş'e aşık olmuş, Güneş Özkan'a vurulmuş. Yasak bir aşkın yasak şahitleri oluvermişler. Nasıl olmuş bilinmez ama bir melek bir koruyucuya aşık olmuş. Zaman öylece eriyivermiş aralarında ve bu yasak aşkın bekçileri kesivermiş soluğunu Özkan'ın Güneş'in yanında. "Git.!" demiş Özkan Güneş'e ama "Ben sen olmadan gitmem." demiş Güneş. Ve kalakalmış ikisi de öylece. Özkan ölmüş, Güneş yüreğinden vurulmuş ve sonsuza kadar oluk oluk kanamış. Onlar erememişler belki muratlarına ama bizim küçük kız "Sevdiği uğruna kendini feda eden."in isim karşılığını bulmuş; Özkan'mış meğer o. Onun kaderi can vermekmiş Güneş'i uğruna. İsimsiz karakterimiz Özkan olunca AŞK ile tanışmış meğer. Söz onu yeniden yaratmış.

2. Anlaşma: Hiç Bir Şeyi Kişisel Algılamayın
Anksiyete hastası için paha biçilmez bir anlaşma. Ben eriyorum dakikalar arasındaki saniye zarflarında. İşittiğim her bir ses çığlık gibi yankılanıyor da, kainat beni artık dışarıda tutuyor sanıyorum. Ama siz yine de hiç bir şeyi kişisel algılamayın. Çünkü her zihin kendi içinde bir alem aslında. Her zihin kendine öz. Bunu her daim yaşamak kolay değil elbet ama size bir öykü anlatacağım. Parlak ve bulutsuz bir gecede gökyüzünü seyrediyormuş küçük kızımız, belki yıldız kayar da dilek tutarım diye. Hep aynı dileği dilermiş yıllardır. Ve yine umutla kaldırmış başını yıldızlara. Tepelerin ardındaki ışık hüzmesinin arasında ayı görmüş. "Ne muazzam!" diye fısıldamış. İşte o an dokunuvermiş yıldızlara. Teni buz kesmiş ve kök salmış toprağa. Nasıl söylenir bilinmez, küçük kız gökyüzünde seyretmiş kendisini. Her bir yıldız yeni bir alem olmuş ona. Kainat olmuş, kainata vücut olmuş. Dile gelmez başı yaşananlar ama küçük kız çok korkmuş. Gökten düşen bütün elmalar öylece savrulmuş.
Bazı şeyler dile gelmiyor dostlarım. Susuyoruz.

3. Anlaşma: Varsayımda Bulunmayın
Size bununla ilgili anlatacak bir öyküm yok. Zor olduğunu biliyorum ama güvenmek zorundayız dostlarım. Hayata ve bize verdiklerine güvenmek zorundayız. "Yaşadığımız her şeyi yalnızca yaşamamız gerektiği için yaşarız." derdi Hayal bana. Sormaktan, sorgulamaktan gözlerime uyku girmezdi. Aslında herşey bir ve aynı şeydir. İşaretleri okuyabildiğimizde bunu görebiliriz. Kainat yüreğimizdir, yüreğimiz kainatın ta kendisidir. Bazen aynı dili konuşmadığımızı düşünürüz kainatla. O konuşur biz susarız. Güven kaybolur ve sadece korkarız. Bunun nasıl bir his olduğunu bildiğinizden eminim.
Dostlarım, Don Miguel Ruiz demiş ki: "Varsayımda bulunmadığımızda, dikkatimizi neyin hakikat olduğuna dair düşüncemize değil, hakikate odaklayabiliriz. O zaman hayatı görmek istediğimiz gibi değil, olduğu gibi görürüz. İleride göreceğimiz gibi, kendi varsayımlarımıza inanmadığımızda, inancımızın onlara yatırdığımız gücü bize geri döner. Varsayımlara bağladığımız tüm o enerjiyi geri kazandığımızda, onu yeni bir düşü, şahsi cennetimizi yaratmakta kullanabiliriz. Varsayımda bulunmayın." (Beşinci Anlaşma/ sf. 63)

4. Anlaşma: Daima Yapabildiğinin En İyisini Yap

Bu üç anlaşmanın ne kadar zor olduğunu biliyorum. Yapamadıkça azapla için için kahrolacağımızı da... Çünkü denedim. Ve defalarca başarısız oldum. Defalarca sözü aleyhte kullandım, defalarca kaygılarım içinde eridim de benden tek bir parça kalmadı. Varsayımda bulunmak da neymiş, aşık olduğumu sandım. Ve sevildiğimi sandım. Kor ateşlere attım kendimi ama yürüdüm. Yeniden denemek zorundaydım, inanmak zorundaydım ve hayata güvenmek zorundaydım. Hayatının on üç senesini fil dişi kulesinde geçiren biri için ne kadar zor tahmin edemezsiniz.
Yeniden doğdum. Kulemden çıktım. Duvarlarımı yıktım ve artık dileğimi yaşama vakti.
Dostlarım sıkıntılarımızı, kaygılarımızı herkes yaşadı. Güçlenme vakti gelmedi mi?

5. Anlaşma: Kuşkucu Ol Ama Dinlemeyi de Bil
Tek bir şey söyleyeceğim dostlarım: Kendi düşünüzün peşinden gidin. Bu yol çok sapa. Uyarmak istiyorum ki çok fazla düşmanınız olacak. "Yapamazsın." diyecekler, "Aykırı olma." diyecekler. Olun. Çünkü araştırmanın her anı sonsuzluk ile karşılaşma anıdır.
Ve itiraf etmeliyim ki en büyük düşmanınız da bizzat kendiniz olacak. Kendinizi iyice bir pataklamanız gerekecek. Göğüs kafesiniz daralacak ve ruhunuz göbek bağınızdan ayrılacak. Soğuklara hazır olun dostlarım çünkü üşüdüğünüzü hissedeceksiniz.
Dinleyin. En büyük bilge sessizliktir.

Okyanusun ötesinde görüşmek üzere...
















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder