14 Ocak 2016 Perşembe

Okumaktan ve yazmaktan başka çarem yoktu...



dedi kız. Ve okudu, yazdı. Başka bir duası yoktu onun, başka bir anlatısı, hayali yada hayal kırıklığı. Hatta ilmek ilmek dokuduğu cümlelerinden başka davası da yoktu.


Bu yüzden çantasını sırtına taktığı gibi çıktı yola. Yazmanın kutsallığına erişmesi için önce keşfetmesi gerekiyordu. Keşfetmeye kendinden başladı. Yol'da attığı her bir adımda biraz daha yaklaştı kendine. Ve nihayet AŞK'la tanıştı. Önce Rumi'den dinledi AŞK'ı, sonra Emre'sinden. Kenan ili'nde aradı cennete giden sağ yolu, yani AŞK'ı. Ahlakı ve AŞK'ı yeniden taddı Züleyha ile, Züleyha'nın Yusuf'a olan AŞK'ı ile.


Kenan ili'ndeki Yusuf'u bulmak ne zordu. Yerin kaç kat altındaki kuyulardan kurtarmak Yusuf'u... Ve ölüm yolculuğuna çıktı kız. Yerini, yurdunu, Aşk'ını, imanını, hayallerini terk edercesine kırptı rüyalarını. Kitaplarını ateşle buluşturdu. Yazamadı. Tüm hayatı kelimeler olan kız, lal oldu sustu. Ölümden değil, yaşamaktan daha çok korktu.

Ölüm yolculuğunun sonunda bir öykü düştü gönlüne. Dedi ki "Okumaktan ve yazmaktan başka çarem yok. O halde okuyayım ve yazayım." Okyanusun Ötesi'ini aldı eline ve yıllarca Özkan'ına döktüğü gözyaşları ile yeniden başladı yazmaya, yeniden başladı sevmeye. Hep derdi ki "Keşke herşey farklı olabilseydi. Cem hiç ölmeseydi, Özkan öldürülmeseydi, Emre ve Hayal hiç terk etmeseydi." diye. Başka bir zamanın başka bir dünyasının Okyanus Ötesi'ni yazmaya başladı böylelikle. Ölenlerin hiç ölmediği bir öykü ile.

Bu yüzden yine yeniden bir kez daha Okyanusun Ötesinde görüşmek üzere...








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder