22 Kasım 2016 Salı

İtiraf Manifestosu: Yüreğine Dokunanlara Selam Olsun!



Güz bulutları döküldü saçlarına küçük kız. El değmemiş ellerin kirlendi, pamuk parmakların küflendi. İnce çığırtkan bir sesin içinde kayboldun. Dünyama hoşgeldin küçük kız, dünyama hoşgeldin.

Son yıllarımı en derin varoluşsal sorularım içinde boğularak geçirdim. Önce aynaya baktım ve kendimi keşfettim. Düştüm yollara, elime bir kitap aldım, onu yol arkadaşım yaptım. Hayatınızda milatlar oldu mu hiç? Koca bir çağ kapattım kendimde de Simyacı’yı okuyup koca bir çağı yeniden başlattım. Eğildim, kulağımı değdirdim yere. Rüzgar uğultusu gibi bir ses işittim. Parmaklarımla dokunmak istedim sese, başaramadım dostlarım. Ne sese dokunabildim ne de yüreğime.

21 Kasım 2016 Pazartesi

Bir Film Değiştirebilir Dünyayı





"Oyuncular değişim ajanlarıdır. Bir film, bir tiyatro oyunu, bir müzik parçası veya bir kitap fark yaratabilir. Dünyayı değiştirebilir." Alan Rickman.

Bu sözü sallanan sandalyemizde, gün batımını seyrederken işitiyor olabilirdik. Serin sudan çıkıp ayaklarımızı sıcak kumlarda yakarken rüzgarın uğultusuyla biri kulağımıza  fısıldıyor olabilirdi. Olabilecek bütün muhteşem ihtimalleri bir kenara bırakıp kendimize sesleniyoruz: "Değişim bizimle."

Alan Rickman Snape rolünden fazlasını miras bıraktı bizlere. O bir değişim ajanıydı. O bizi konfor alanımızdan dışarıya attı. Kendi sesimizle bize seslendi. Bazı bedenler ölür ama isimleri hep yaşar. Bir film, bir kitap herşeyi değiştirebilirdir. O halde arkanıza yaslanıp değişim yolculuğunun yol arkadaşlarıyla tanışın:

1- Walter Mitty'nin Gizli Yaşamı (IMDB 7,6/10)
Eğer sessiz sedasız dünyanız bir anda koca bir maceraya dönüşürse, Walter Mitty size yol gösterecektir. Fotoğraf arşivinde çalıştığı tirajı yüksek "Life" dergisi son sayısına hazırlanırken, çok değerli bir hazinesi kaybolur. Kayda değer hiç bir şey yapmadığına yürekten inanan ve bu yüzden kendi hayal dünyasında gerçeküstü bir süper kahraman olan Walter Mitty ise bu hazinenin peşine düşer. Ve sessiz sedasız dünyası bir anda koca bir maceraya dönüşür. Çünkü o, ona bakan gözlerin ardındaki benliğiyle tanışmış ve kendi yolunun en büyük gerçek kahramanı olmuştur. Anlamıştır ki insan ruhunun sınırlarını zorladığında gerçek hazinesine ulaşabilmektedir.

2- 8 Saniye (IMDB 6,5/10)
Peki bir kadının sıradışı bir hikayesinde kendi gerçekliğinizle yüzleşmek ister misiniz? Esra İnal'ın kendi hayatından uyarlanan ve başrol olarak yine kendisini oynadığı 8 Saniye bize fantastik bir dünyanın kapılarını aralıyor. Güneş'in Samanyolu etrafındaki bir tam dönüşünün 255 milyon yıl olduğunu ve bunun Dünya'da 8 saniyeye tekabül ettiğini biliyor muydunuz? Peki siz, hayatınız 8 saniye olsaydı eğer onu nasıl yaşardınız? Zaman algımızı alaşağı eden Esra çocukluğundan beri marız kaldığı baskıyla mücadele edip, çocukluk korkularından kurtulmaya ve özgürlüğünü kazanmaya çalışacaktır. Onun dünyası 8 saniyedir ve geriye kalan kısmında kendisiyle barış imlayacaktır. O artık kendisini sadece kendisine emanet etmiştir.

3- Özgürlük Yolu (IMDB 7,3/10)
1940'lı yıllarda yaşayıp yolunuz bir toplama kampına düşseydi ne yapardınız? Hayatta kalmak için mücadele eder miydiniz, yoksa sessizce önce gardiyanların sonra da ölümün sizi esir almasına izin mi verirdiniz? "Hayatta kalmak bir nevi protestoydu." diyordu Wieszczek repliklerinde ve bu yüzden Sibirya'dan Hindistan'a yürüyerek geçmişti yol arkadaşlarıyla. Ölüm yolu, özgürlük yolu yada geridönüş yolu... Siz ismine ne koymak istersiniz bilmiyorum ama "The Way Back" hayatta kalma ve özgürlük umudu adına dokunaklı bir uyarlama filmi olarak karşımıza çıkmaktadır.

4- Truman Show (IMDB 8,3/10)
Ya yaşadığımız dünya gerçek değilse? Ya dünyamız yıllardır, aralıksız ve reklam dahi vermeden canlı yayın yapılan bir stüdyodan ibaretse? Truman böyle bir hayatın içindeyken yaşadığı varoluşsal problemler onu gerçek dünyanın kapısına ulaştırdı. Kaybettiği babasını bir gün sokakta ansızın denk gelince ve karısının tutumlarındaki acayiplikleri fark edince şu soruyu sordu Truman: "Bilmem ki bu dünyaya ben niye geldim?"
Bu arada olur da görüşmezsek günaydın, iyi günler, iyi akşamkar ve iyi geceler.

Değişimin kapısından geçmek elbette kolay değil. Ama herşey bir adımla başlıyor. Unutmayın!





















19 Kasım 2016 Cumartesi

Alarmı 5 dk Daha Ertelememek İçin Altı Altın İpucu



Görseldeki gibi manzaraya uyanmıyorsak, uyanmak çok da eğlenceli olmayabiliyor...

Geçen sene bazı günler dersim 8:45'de başlardı. Öyle zor kalkar ve öyle zor yetişirdim ki... Evimin okulumdan uzak olması, okulumun bir dağın başında kurulması, sabah saatleri otobüs ve metronun tam bir işkence yaratması sabahlarımı kabusa çeviriyordu. Neredeyse her sabah şikayetler ederek düşerdim okul yoluna.

Bu sene okul yönetimi sessiz çığlıklarımı duymuş olacak ki 8:00'a aldılar dersleri. Şimdi daha erken kalkmak zorunda kalıyorum. Daha mutsuz oluyorum, daha gergin oluyorum ve güneş bile henüz doğmamış oluyor. 

15 Kasım 2016 Salı

Shire'dan Selam Getirdim




Doğum günleri, yılbaşları, yıldönümleri... Tüm klişeleri bir araya getirip, bütün zamansal kavramlara gömülüp bir içsel yolculuğu herkes yapmıştır. Yeni bir klişeye hoş geldiniz. Lütfen "Treason of Isengard" parçasını açın. Çünkü Shire'dan ayrılıyoruz dostlarım. Yüzük cebimizde ve yolumuz Mordor!

Dünyaya gelişimin 24. yılına doğru emin adımlarla ilerlerken, daha kendi yaşımla bile yüzleşemediğimi fark ediyorum. Hayatın karşıma çıkarttıklarıyla yüzleşmem zaman alıyor. Hayata alışmam zaman alıyor. Elbette kolay değil yıllarını fil dişi kulesinde geçirmiş birinin topluma karışmaya çalışması. Ama başarabildiğimi hissediyorum. :) Siz ne dersiniz?

9 Kasım 2016 Çarşamba

Burada Bir Şeyler Oluyor

Bilin bakalım ben kimim?


Algılarımın oyununa ilk düştüğümde dokuz yaşındaydım, algılarımı yitirmeye başladığımda ise on beş. Zamanla ışıklar şekil değiştirmeye başlıyordu ve renkler anlamını yitiriyordu. Basitçe ifade etmek gerekirse, miyop oluyordum. 

Hastalıkların zihinsel tedavileri hakkında okuma yaptığımda miyobun sebebinin "gelecek korkusu" olduğunu öğrendiğimde şaşırdım diyemem. Dünyayı yeni yeni tanımlamaya başlayanlar için endişe herkese göredir. Ben biraz abartmıştım sadece. Olağan dışı hayallerle yaşayıp olağan dünyayı reddediyordum. Hayatın da bana karşı sevgisi gün geçtikçe azalıyordu. 

Bir, bir buçuk, iki buçuk derken; dört buçuk dereceye kadar ulaştı görme kaybım. Bu ne demek peki? Görememek demek. Sokakları, insanları, duvardaki saati, durakta beklerken otobüsü hatta aynadaki yüzünüzü bile. Hapı yuttunuz demek yani. Bu yüzden sormak istedim "Ben kimim?" diye, inanın ben de bilmiyorum. Bunun tek sebebi kendimle yaşadığım görme savaşı değil elbette. Ama ben algılarımı komple yitiriyorum. İşte bu yüzden tek çözüm kaynağım yazmak. Bu yüzden on bir senedir yazmakta olduğum Hayal'le tanıştırdım sizi ve yedi sene önce keşfettiğim Güneş ile keşistirdim yollarınızı. Deneme tahtası yaptım beyaz, küçük ekranımı. Ve şimdi, durdurak bilmeden akan bir akarsu gibi, kelimeler dökülüyor. Durdurmak istemiyorum.

Sen Düşünceden İbaretsin!


Uyandı küçük kız. Yerde öylece yatarken yatağındaki örtü devrilmişti üstüne. Derin soluğunu içine çekip doğruldu yerden, yatağı artık ona uzak bir yabancıydı. Gün aydınlanmamıştı henüz ve koca şehir sisle örtülmüştü. Pencerenin yakınındaki sandalyesine oturdu ve sokağın ortasında öylece uzanmış olan kediyi izlemeye başladı.

Kanını soğutan düşüncelerini hatırladı bir anda. Günlerdir düzgün uyuyamıyordu. Günlerdir yatağına giremiyor, sert zeminde yatmaya çalışıyordu. Ne zaman yatağına girse aynı rüya ile örtülüyordu uykusu. Peşinden koştuğu uzun boylu genç bir adam, yüzünü kaplayan siyah uzun sakalları ve uzun yeşil kandurası. Onu görmüyordu, seslenemiyordu da küçük kız. Sadece koşuyordu. Bir dağ yamacına götürüyordu onu yol, uçurumun dibine kadar inen, uzun, dar ve dik merdivenler karşılıyordu onu. Genç adam hızlıca iniyordu merdivenlerden ama küçük kız duruyordu. Öylece duruyor ve korkuyordu. Elinde iki büyük çanta vardı ve normal şartlarda bile merdivenlerden düşmeden inebilmesi çok zorken, çantalarla birlikte inmeye çalışması imkansızdı. Yüklerini bırakması gerekiyordu küçük kızın. Yüklerini bıraktı küçük kız. Çantalarını atıp, merdivenlere yöneldi. İşte her gece, yatağının sıcaklığını kavradığı her uzun gece bu rüya ile uyuyor, hep aynı noktada uyanıyordu.