12 Ekim 2018 Cuma

Olmaktan Korktuğum Yerdeyim - 1

Zor bir haftayı bitiriyorum. Zor çünkü yüzleşmeye korktuğum bir çok şeyle aynı anda yüzleştim yine son bir kaç günde. Ama bir şeylerle baş etmeyi öğrendikçe, geriye kalan her şey daha da önemsizleşiyor. Çok tuhaf, sanki günden güne gücüm artıyor ama bir o kadar da tükeniyorum.

Lise sona geçerken, başlangıçta her şey benim için çok zordu. Çünkü "Zeynep" olarak ağır bir travma atlatıyordum. Ağır bir kayıp altındaydım; kendi kimliğimi, kendi var oluşumu kaybetmiştim. İnsan bir anda, bir gecede sıfırlanınca kendini yeniden inşa etmesi de hiç kolay olmuyormuş. Hele ki yeteri kadar güçlü ve bağımsız değilse.

Peki ben yeteri kadar güçlü ve bağımsız mıydım? Tahminleri alalım. 

HAYIR! 

Kollarım ayaklarıma zincirliydi, ayaklarım bileklerimden evimizin sokak kapısına bağlıydı. Her gece kendimi kırbaçlayarak ruhani aydınlanma diliyordum. Tenim ve yüreğin kan ve revan içinde uykuya dalıyordum. 

Evet, hissettiğim tam olarak buydu. Ve hep şunu derdim: "Her gece öleceğimi sanıyorum. Ama ölmüyordum. İşte benim trajedim buydu."

Kendime söz verdim, gidecektim. Gidemezsem, ölecektim. Zaten yaşadığım da söylenemezdi ama kalamazdım. Yeni bir şehre, yeni insanlara, sokaklarında kaybolacağım yeni bir şehre ihtiyacım vardı.

Eskinden odamın kocaman camları vardı. Perdeyi açtığımda evimizin önündeki ağaçtan yansıyan ışıklar dolardı içeriye ve tam karşımda boydan boya Uludağ'ı seyrederdim. Geceleri de yıldızları izlemeye evimizin terasına çıkardım ve o zamanlar da Perseid meteor yağmurlarını hiç kaçırmazdım. Yanlış anlaşılmasın, Gençosman'ın çocuklarındanım. Ama evim, fil dişi kulemdi benim. Ve evet, o son senemde; her anından, orada yaşadığım her dakikadan nefret ettim. 

Ben oraya ait değildim. Peki ben nereye aittim? Ben kimdim? Kim değildim?

Ben Gençosman'ın çocuklarından biri değildim. Ben o eve ait değildim. Yanlış yerde, yanlış zamanda yaşıyordum. Bir tekkeye, bir mağaraya ve belki de bir ağaç kovuğunda olmalıydım. 

Gitmeliydim. Emin olduğum tek şey buydu. Bunu gerçekleştirebileceğim en yakın ihtimalde üniversiteydi.

Müthiş hayaller; arkeoloji, felsefe ya da işte ne bileyim sosyoloji okuyacaktım en kötü. Ama tercihim arkeoloji veya felsefeydi tabii ki. Sonrası akademik kariyer, bol bol yurt dışı seyahatleri, şehir dışı gezileri. Ooo bunları düşününce bile gözlerim doluyor hala.

Bana "Gitme." dediler. Gitmemem için farklı farklı sebepler, ufak yollu kışkırtmalar, büyüklük taslamalar. Hayatımda sadece 1 ya da 2 kere gördüğüm insanlar bile hayatımın bu büyük kararı için kendilerinde söz hakkı hissettiler.

Direnemedim, gidemedim, korktum, başaramadım. Ve kaldım.

Gerisi malum...








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder