1 Kasım 2018 Perşembe

Yok Olmanın Dayanılmaz Ağırlığı

Bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine George Carlin izlemeye başladım. Bir videosu dikkatimi çekti: "İntihar Etmek". Açtım. Çünkü intihar etmek, intiharın psikolojisi, yaşamanın ve ölmenin normları, dini yargılar... Gerçekten kafa patlattığım konulardı. 

Kafa patlatırdım çünkü intihar etmeyi zaman zaman düşünürdüm. Neden bilmiyorum ama hep cazip bir seçenek olarak karşımdaydı. Belki mücadele edemeyecek kadar korkak olduğum için, belki birilerini cezalandırmak ve "Senin yüzünden." oldu diyebilmek için. Ve belki de artık hiç bir umudum kalmadığı için.

Kitaplarımı yakıp yıktığım o zamandan beri hep şöyle derdim O'na "Eğer senden uzaklaşırsam, yani unutursam seni al canımı. Benim böyle yaşamama izin verme." Ne zaman yolumu kaybetsem hep bunu hatırlardım. Derdim ki "Hala yaşıyorum, demek umut var." Çünkü bir anlaşma yapmıştım ve O anlaşmaya uyardı. Uyması gerekirdi. Öyle değil mi?

Bir kaç gece yolumu bütünüyle kaybettiğimi ve bir daha asla aydınlığa çıkamayacağımı fark ettiğimde, "Haydi, bu gece bitir." diye dua ederdim. Kendim yapmaya cesaret edemezdim, şu sonsuz cehennem mitleri korkusundan. Yani aslında, ölümün son olmadığının ve tam anlamıyla uykudan uyanma hali olduğunun ve dünyada belleğimize yüklediğimiz acıları ve sevinçleri cennet ve cehennem olarak yaşayacağımıza inandığım için intiharın bütünüyle bir cehennem hali olduğunu düşünürdüm. Kurtuluşun mümkün olmadığı, sonsuz bir ıstırap hali. Bu yüzden "Benim yapmaya götüm yemiyor, sen yap." derdim. Ve olmadığını, bunu dediğim her gecenin sabahına uyandığımı gördükçe umudumu da kaybetmeye başlamıştım. Hani derdim ya "Aa yaşıyorsam umut var demek ki." diye, yolumu bulamadığımı gördükçe en başta yaptığım anlaşmanın aslında hiç var olmadığını fark ettim. O zaman dedim ki kendime "Haydi küçük kız, kendi işini kendin gör." 

Sonra düşünmeye başladım, bu iş nasıl olacak diye. George Carlin de bunu anlatıyor, intihar etmenin planı üzerine güzel bir ironi yapmış. İşte tam olarak böyle düşünmeye başlamıştım. Cevaplamam gereken bir sürü soru vardı:
Bunu nasıl yapacaktım? Jilet çok acı verirdi ve kan görmeye dayanamam. Ayrıca beni bulacak kişiye de ağır bir travma yaşatmak istemiyorum. Kendimi yüksekten atamam, sağ kalıp sakat kalma ihtimalini göze alamam. Ayrıca canım çok yanar. Suda boğulma olabilir ama son hissettiğim duygunun korku olmasını istemiyorum. Kendimi assam, ölmeden önce boynumun kırılmasını hissetmek istemiyorum. En iyisi hap. Tertemiz, mis gibi. Zaten tonla antidepresanım var. Avuçlar, kurtulurum. 
Bunu nerede ve ne zaman yapacaktım? Bu soru da çok kritik çünkü beni bulan kişinin beni ölü ya da kurtarılamayacak kadar kötü halde bulması lazım. Yoksa bir işe yaramaz. Evde olsa, bizimkiler ömürlerinin sonuna kadar bu travmayı aşamaz. Dışarıda, herhangi bir yerde olsa, evdekiler bana ulaşamayınca deliye döner. (Ahaha güzel fikirmiş aslında 😆) Bir de ölü bedenimi teşhir etme konusunda emin değilim. Bu kısım muamma.
İntihar notu yazmalı mıyım? Yazsaam anlaşılır mı, anlaşılacak olsa intihar etmeme değer mi? İşte bu da çok kritik. Birilerini suçlamak demek o insanı çekip vurmak demek. Hayatı boyunca cehenneme atmak demek. Ayrıca arkadan bir çok insanın sana "korkak ve ezik" demesi demek. Gerçi ölmüş olacağım için bunun çok önemi olmayacak :D  Suçlamasam, yine kendimi ifade edememiş olacağım o zaman da bir anlamı olmayacak. Sonra "Amaaan notu boşver." noktasına geliyor insan ister istemez.
Geride kalan eşyalarım ne olacak? Eşyalarda kastım giysiler, kitaplar falan değil elbette. Whatsapp sohbetlerimi, mail kutumu ve hatta bu blogda yayınlanmayan yazıları kastediyorum. Hepsinden tek tek kurtulmak için plan yapmaya başlamıştım. Ama son anda vazgeçersem onca anıya da yazık olacaktı. Ayrıca sadece bunlarla sınırlı değildi. Bir sürü not, defter ve altı çizili Paulo Coelho kitaplarım var. Kendi ruhumu, nasıl bir başkasına bırakayım? Bir akşam oturup her şeyi önüme döktüm. Zararlı ve zararsız materyalleri ayırdım. Zararlı olanları bir ara yok edecektim. Sonra telefon mesajları, mailler, whatsapp sohbetleri, blog... Ama o kadar uğraşıklı geldi ki, hayatta kalıp sorunlarımı çözmeye çalışmak daha kolay geldi açık konuşmak gerekirse.
İnsanlar ne düşünecek? Bu çok önemli mi, bilmiyorum. Ama yine de insanların neler söyleyeceğini tahmin edebiliyordum. Biraz rahatsız edici.

Evet, tüm bunlar aşırı komplike geldiği için vazgeçtim. 😅

Ama bir akşam başka bir şey oldu. Rahatsız edici ve benimle uzaktan yakından alakası olmayan bir durumun içine zorunlu olarak bir kere daha düştüğümü görünce, inanın bir saniye bile düşünmeden 20-30 tane hapı avuçlayıp içtim. Kafamda hiç bir şey yoktu. Hiç bir eşyamı yok etmedim, not yazmayı denedim ama saçma bulup bıraktım. Sadece çok değer verdiğim birine kendimi iyi hissetmediğimi söyledim. Eğer bilincimi kaybedersem ve gerçekten başarılı olursam birilerinin ne yaptığımı bilmesini istedim. Ona söyleyemedim elbette avuç avuç içtiğimi, çok sonra söyledim.

Ölmedim. Komaya falan girmedim. Bilincimi bile kaybetmedim. Hatta kusmadım. Hiç bir şey ama hiç bir şey olmadı. Uyudum. Ertesi gün 2 tane sınavım vardı. Sabah 8'de kalkıp doktora gittim. Zaten iyi olmadığım her halimden belli olduğu için rapor aldım. Okula gidip raporu teslim ettim. Eve gelip uyumaya devam ettim. Sadece ve sadece uyudum. Günlerce o halsizlik ve uyku hali üzerimden gitmedi. Ama gerçekten, bir insan başarısız olur da bu kadar olmaz. :d

Ama o günden sonra intihar fikri hayatımda bir seçenek olmaktan çıktı. Yani sanırım beceriksizliğimden sonra tekrar deneyebileceğimi düşünmüyorum. Şu an yaşamak daha kolay geliyor.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder